Kurtlar Vadisinin Başrol oyuncusu Necati Şaşmaz(Polat Alemdar) ile röportaj

Kimdir Necati Şaşmaz sizi yakından tanıyabilir miyiz?
N.Şaşmaz:1971 yılında Elazığ' da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Elazığ‘ da tamamladıktan sonra bir dönem Ankara' da yaşadım. Eğitim ve seyahat amaçlı olarak Avrupa' nın bir çok ülkesinde; Gürcistan, Ukrayna, Kanada ve Amerika' da bulundum. Uzun yıllar Amerika da yaşadım ve yüksek öğrenimimi turizm alanında Amerika' da tamamladım. Kurtlar Vadisi' ndeki başrol olan Polat karakteri, ilk oyunculuk deneyimim olup, halen dizideki başrol oyunculuğuma devam etmekteyim.
Hobileriniz nelerdir?
N.Şaşmaz: Çok yoğun bir tempoda çalışıyorum, Fırsat buldukça; yüzüyorum, ata biniyorum, ney üflüyorum ve poligonda atış çalışıyorum.

Özel hayatınızda neler yapıyorsunuz?
N.Şaşmaz: Sadece işim var. İşim çok kıskanç olduğu için bir başkası yok. İş dışında çok az vaktim var, o zamanlarda da şiir yazmaya ve kitap okumaya, sinema ve tiyatroya gitmeye çalışıyorum ama işim zaten hayatımın hemen hemen bütün bir bölümünü kapıyor.
Oyunculuk serüveniniz nasıl başladı? Bununla ilgili eğitim aldınız mı?
N.Şaşmaz: Kurtlar Vadisi ile başladı. Bu benim ilk oyunculuk deneyimim ama çok yoğun bir şekilde çalışıyorum. Her geçen gün oyunculuk anlamında yeni şeyler öğreniyor ve kendimi bu anlamda geliştiriyorum. Oyunculuk emek ve çok ciddi mesai istiyor. Bunun bilinci ile yoluma devam ediyorum.

Ünlü olmak hayatınızda neleri değiştirdi?
N.Şaşmaz: Eskiden de hayat içerinde insanları seviyor ve onlar tarafından seviliyordum ancak şimdi bu sevgiyi çok daha büyük kitlelerle paylaşıyorum.
Polat karakterini kendinize yakın olarak görüyor musunuz?Benzeyen ya da farklı olan yönleriniz nelerdir?
N.Şaşmaz:Her iki karakter arasında mutlaka bir etkileşim oluyor. Polat' ın Necati Şaşmaz' dan, Necati Şaşmaz' ın da Polat' tan öğrendiği şeyler var mesela Polat hızlı araba kullanma konusunda benden çok şey öğrendi ben de Polat' tan romantizmi ve aşkı öğreniyorum.
En son Elazığ ziyaretiniz ve hissettikleriniz neler? Ne kadar sıklıkta gidiyorsunuz?
N.Şaşmaz: Senede bir iki kez Elazığ' a gidiyorum. En on 9 ay önce Babaannemin rahatsızlığı dolayısıyla gitmiştim. Tabi ki çok güzel geçiyor. Eş, dost ziyaretleri yapmak ve dostlukları yad etmek çok keyifli…
Elazığ ile ilgili olarak herhangi bir projeniz var mı?
N.Şaşmaz: Uzun vadede, imkanlar doğrultusunda okul yaptırmak isterim.
En sevdiğiniz geleneksel (Elazığ yöresi) yemek hangisidir?
N.Şaşmaz: Ekşili, içli ve Harput köftesini seviyorum.
Gelecek planlarınız nedir?
N.Şaşmaz: İşim benim için çok önemli o yüzden çok çalışıyorum. Mesleğimle ilgili iyi şeylere imza atmak ve sizlere layık olmak için daha fazla çalışmak, daha fazla çalışmak.
Kurtlar Vadisi’nde oyunculuğa başlamak her şeyi tümüyle değiştirdi mi hayatınızda?
Dönüm noktası gerçekten. Ankara’dan İstanbul’a geldim. Sigorta şirketim vardı orada. Dediler ki "Sana bir iş teklifi var ama düşünmeden karar verme." Osman Sınav bunu doğrudan söylememeyi tercih etmiş; "Siz çıtlatın ben konuşurum" demiş. Herhalde senaryo ekibinde olmamı isteyecekler diye düşündüm; oyunculuk aklımdan geçmedi. Osman Sınav’la oturduk "Bir dizi düşünüyoruz, seni de başrol düşünüyorum" dedi. O an Raci’yle Bahadır’ın "Düşünmeden karar verme" sözleri kafamda canlandı. Reddetmemeye karar verdim, "Bir düşüneyim hocam" dedim. Bir ay sonra da "tamam dedim."
* Daha önce oyuncu olmayı düşünmüş müydünüz hiç?
Hiç düşünmemiştim. Geçmişimde resim çektiremezdim. Şu ana kadar çektirdiğim resim 10000 civarıdır. Büyük bir değişim. Hâlâ zorlandığım yerler oluyor ama "hayır" demedim çünkü belki yıllarca pişman olacaktım bu kararımdan. Dizi başladıktan sonra benim yerimde olan kişiyi seyrederken "Ben olsaydım keşke" diyebilirdim. "Evet" demek ise daha da karışıktı; nasıl yapacaktım?
* Sizi en ürküten şey neydi peki?
Şöhret... İnsanlar bir anda şöhret olup sonra bunu kaybedince kötü durumlara düşüyorlardı. Ben de bu denklemi korumak konusunda kendimi nasıl eğitebilirim diye düşündüm; "Bu donanıma sahip miyim" diye sorguladım. Bir tek şeye güvendim bizim çok kalabalık bir ailemiz var. Oyunculuktan önce de sever ve sevilirdim. Diziden sonra da yine aynı insanlar tarafından sevileceğimi biliyordum ve o insanların sevgisi bana yeterdi. Psikolojik dengem bozulursa bana yardım edeceklerini biliyordum.
* Neler söylediler kararınızı duyunca?
Bir tek karşı çıkan kardeşim Raci’ydi. Ailemden herkes desteklemişken Raci istemedi. "Ben senaryoyu yazarken çok zorlanırım, kardeşim olduğu için" dedi. Raci bunun sıkıntılı olabilecek tarafını düşündü. Kardeşim olarak baktığında "girme" dedi. Mutsuz olma ihtimalim onun için kabul edilemez bir şeydi, haklı olarak. Karakterimi bildiği için "sen zor ayakta durursun bu dünyada ya da çok farklı biri olarak aralarına katılacaksın" dedi. Çünkü benim mutlu olmam önemliydi şöhret olmam değil.
* Sonunda anlaştınız mı?
Anlaştık tabii... Karar verdiğimi görünce zaten anlaşmamak mümkün değil. Ama bana yapılmaması gerekenleri bir anlattılar, tam cendere... Ama sonunda, dizilerde oynayan diğer başrol oyuncularından bambaşka bir profil yarattık; kişiliğime de çok uygun. O öğütler başarılı olmamamı sağladı. Hayata vakur bir duruşumuz var. Oyuncu olunca da bunu devam ettirebilmem için sayısız liste verdiler. Elimden geldiğince hepsini uyguladım. Doğru olduğuna inandığım için severek yaptım.
* Sevdiniz mi oyunculuğu?
Çocukken amcam beni tuttu ve denize attı; yüzmeyi öğrendim. O beş dakikalık mücadelede ben denizi sevdim. Hayatım boyunca denize girmeme kararı da alabilirdim. Oyunculuk da böyle oldu. O mücadelede ben oyunculuğu sevdim, seviverdim. Aslında öyle durduk yere suya atlama çılgınlığı yoktur bende ama düşersem de vazgeçmem artık. Hayatım böyle oldu. Lisedeki İngilizce’mle, elimde sözlük toparlanıp Kanada’ya gittim birgün. Havaalanında biletimi kaybettim, polislere sözlükle derdimi anlattım ama 2,5 yıl geri gelmeden orada bir hayat kurdum. Dokuz aydan sonra Amerika’ya geçtim, orada yaşadım. Hiçbir şey standart bir şekilde başlamadı hayatımda yani.
* Peki, başrol teklif edilmeseydi yine cazip bulur muydunuz oyunculuğu?
Başrol olmasa cazip gelmeyebilirdi.
* İlk çekimin günü ne hissediniz?
Setteki çaycı ya da figüranlar bile benden daha tecrübeliydi. Ve benim sarhoşu oynamam gerekiyordu ve bir sayfa tiradım vardı. Ezber oynamak istiyordum ki yetenekli olduğumu göstereyim.Ama yapamıyordum. Sufle veriyorlar, hiç olmuyor. Sonunda ezbere oynadım ama sarhoşu yapamadım bu sefer. Selçuk Yöntem’leydi ilk sahnem ve yağmur altındaydı. İlk deneme olmayınca, üç gün sonra tekrar buluştuk. Bu sefer yağmurlu birgün değildi. Şubat ve gece sahnesi ayrıca. İtfaiyeden 7 ton su geldi yağmur için, hepsini yuttum. Öyle bir sahne ki en ufak bir mimik hatasında bile baştan çekilmesi gerekiyor. Aslan Bey kafama silah dayıyor, silahın havaya ateşlenmesi gerekiyor. Selçuk Abi de silah sevmiyor, istemiyor, o da ayrı gergin. Aslan Bey başka bir sahnede bana tokat atıyor. Bir tuhaf öyle durmak zorundayım. Tokata karşı hissedilen şey yani doğal tepki bu değil benim için.
* Neydi vazgeçmenizi engelleyen ve başarabileceğinize olan inancınızı artıran?
Bana güveniyorlardı. Ayrıca ilk defa bir iş için çok heyecanlıydım. Bir de çıkmazlarda, üstüne gitmek gibi bir yapım vardır. Yapabilir miyim sorgusu beni daha da ateşledi. Hayatımdaki tüm insanlar gözümün önüne geliyordu. Hepsinin aklımda kalan bir özelliği vardı. Birinin bir bakışı, bana bir sahnede "ben de öyle bakayım" dedirtiyordu. Başka hayatlardan bir şeyler katmaya çalışıyordum. Çünkü özellikle kendimden katmaya çalışınca çok yoruluyordum. Yapamıyordum. Yürüyemiyordum yaa. Sağ ayak sol kol kendiliğinden aynı ritmi tutturur ya, ben kamera karşısında sağ ayak sağ kol şeklinde yürüyordum.
* Kendinizi seyretmeyi seviyor musunuz?
İlk 20 bölümde bence büyük boşluklarım vardı. İlk bölüm sonunda "bu tutar mı" diye sormuştum. 6. bölümde "arkadaşlar yardıma ihtiyacım var" dedim. Olmayan bir şey olursa, sanki saçım olmamış, ışık iyi olmamış gibi geliyordu. Bahane buluyordum. Sonra
bahaneleri bıraktım. Osman Hoca da "Kimseyle çalışma, etkisinde kalırsın" diyordu. İlk 20 bölümden sonra yaz tatili oldu, ben bütün bölümleri kare kare bir daha seyrettim. Deli Hikmet’i oynayan Erdem ve Memati’yi oynayan Gürkan’la çalıştık. 20. bölümden sonra yol katettiğime inanıyorum.
* Devlet görevlisi olduğu halde mafyaya karışmış birini canlandırıyorsunuz. Bir mafya üyesi gibi hissetmeyi başarabiliyor musunuz oynarken?
Polat, altı yedi duyguyu bir arada yaşayan, çelişkili, psikopat hatta. Ama insan taraflarını ortaya çıkarmaya çalıştık. Bir avantajım var, ben hiç mafya bilmiyorum. Benim mafya adamı karakteri yaratmam daha kolaydı o yüzden. Polat Alemdar olmak benim için çok zordu oyuncu olmadığım için, ama bir taraftan da senaryonun istediği serüvene bağlı kalabiliyordum böylece. Dünya ülkelerinin hepsinde mafya var ve devletle çok yakın ilişkiler içerisindeler diye inanıyorum. Eskiden de inanıyordum, şimdi de inanıyorum. Ama kişilerin hangi karakterlere büründüklerini daha iyi gözlemleyebiliyorum şimdi. Sağlam kalabilmesi çok zor Polat gibi birinin. Adamın çelik gibi yüreği var... Niyeti iyi. Gerçekte de böyle mi olurlar bilmiyorum. Allah kolaylık versin o insanlara.
* Peki, dizideki rolünüz gereği insanları öldürüyorsunuz. Cinayet anında katil ne hisseder diye düşündünüz mü hiç?
Devlet görevlisi Polat... Devlet için adam öldürmesi gerekiyor, öldürüyor; katil psikolojisiyle yaşamıyor. Aşık ama yalan söylemiş aslında sevgilisine. Mafya babası ama aslında mafya değil. Kosova’da devlet için görevli bir adam, Mülkiyeli, sonra bir bakıyoruz mafyanın içerisinde. Dışişleri görevlisi biri mafyaya nasıl uyum sağlar ki. Bir bocalama dönemi geçiriyor. Bu da tam benim oyunculuğa alışma dönemime denk geliyor. Yani örtüşüyor. Silah tutmakta da zorlanmadım poligonda atış yapan biriydim zaten. Ayrıca bizim yörenin insanı silah tutar.
* Kurtlar Vadisi’nin konusu da çekici gelmiş miydi size?
Bir aşk hikayesiydi ilk başta. Bana yapamam gibi gelmişti. Hayatımda hiç aşk yaşamadım ben. "Bu bir film gerçek değil ki" dediler. İkna olmamıştım. Sonra bir mafya hikayesine döndü "tamam oynarım" dedim. Sanki onu yaşamışım, aşktan daha iyi bilir mişim gibi. Kurtlar Vadisi’nde nefis bir aşk yaşıyorum şimdi. Elif karakteriyle olan ilişkiden çok şey öğrendim. Aşk anlamında çok acemiydim.
* Aşık olmak çok mu zor?
Arkadaşlarıma bakıyorum aşığım dediklerinde, gözlerinin içindeki ışık, heyecanları... Ben hiç öyle hissetmedim bir kadına. Sevdiğim oldu, beğendiğim oldu ama uğruna yola çıkacağım kadına rastlamadım. Bana taş kalpli, kaba adam falan derler bu yüzden. Ama eğer yaşarsam benden illallah edecekler. Diziyi bile çekemezler. Beni bulamayacaklar çünkü.
* Korkuyor musunuz aşık olmaktan? Sizi zayıflatacağını mı düşünüyorsunuz?
Evet belki de. Bunu dile getirmişliğim yok aslında şimdi size anlatıyorum. Ama aşkın iyi bir şey olmadığını hissediyorum. Çünkü bünyede tuhaf tahribatlar yapıyor. Bunları gözlemledikçe, aşk yaşamak istemiyorum; kendimi engelliyorum. Direktifler veririm kendime aşık olmamak için. Aşık olmaya meyledersem hemen karşımdakinin kendime göre kusurlarını sıralayıp vazgeçerim.
* Nedir sizin kadınlardan istediğiniz aşk için?
Kadın rezil de eder, vezir de derler ya, doğru sanırım. Amaçlarınızın örtüşmesi lazım. Ben istediğim gerçekten bütün olmak, hatta kaba olduğum nokta burasıdır kadınlara karşı. Güven özellikle şu yaşadığım hayatta çok önemli. Yalanı affederim gibi geliyor. Her yerde yalan var. Yalana alıştım. Yanlışı ve eksiği düzeltmek daha zor ve daha yaralayıcı.
* Siz dini inançları kuvvetli birisiniz değil mi?
Tasavvuf kültürüyle büyüdüm. Üzerimde etkisi büyüktür. Bunu hayatıma hep yansıtmaya çalıştım.Peygamber hayatlarını okuduğumda kendimi hep onların yerine koyardım. Yusuf Peygamberi düşünürdüm, İsa Peygamberi düşünürdüm. Amerika benim için kuyuya atılmışım gibiydi ve Yusuf Peygamberi hissettim orada. Türkiye’ye dönme kararı aldım ve birdenbire starlık yolu açıldı bana. Sufilik, peygamberlerin güzel özelliklerinin insanda toplanabilmesini; güzel ahlakı anlatıyor. En güzel örneği de Peygamber Efendimiz’dir.
* Siz Seyid’siniz değil mi?
Dedem Ehli Tasavvuftu. Vizyonu olan ve o vizyon için misyon edinmiş biriydi. Seyid, Hazreti Hüseyin’in soyundan gelme ve Şerif, Hazreti Hasan’ın soyundan gelme hırkasını taşıdığı zaman -bunu açıklamak bile ayıptır ama daha önce hakkımızda çıkan yazılardan sonra aslımızı söylemekten çekinmeye gerek yok- bu böyle. Her müşkülün çözüldüğü her sorunun paylaşıldığı sembolik bir kapıydı evimiz. İnsanlar gelir her şeylerini dedeme danışırlardı. Onlara tek tek ilgi gösterirdi dedem. Bizim yörede adamın ineğini bile sorsan adıyla sorarsın. Dedemin Elazığ’da türbesi var Cafer-i Tayyar Şaşmaz. Elazığ’ın bilinen mutasavvuflarından biriydi. Anlatıyorlar, Alevi’si, Ermeni’si, Müslüman’ı onu ziyaret etmeden, sohbetini dinlemeden, sevgisini paylaşmadan geçmezmiş. Radikal İslam kesimi bundan hoşlanmasa da, bunu İslam hoşgörüsü içinde paylaşmış biri dedem. İnsanlara ufuk açmış, ışık olmuş. Babaevinde de aynı şey devam ediyor.
* Peki, bu babadan oğula geçen bir şey mi?
Mutasavvufluk babadan oğula geçmez ama baba ocağını insanlara açmaksa evet geçer, babam da aynı şekilde insanları kabul eder, sevgiyle dinler. Evladın buna isteği varsa neden olmasın. Benim böyle bir tercihim yok. Sufi lideri olmayı düşünmüyorum.
* Peki, oyunculuk egonun çok yüksek olduğu bir alan, inancınız egonuzu terbiye etmenizi istiyor sizden...
Oyunculuğuma çok katkısı oldu. İnsanlardaki zenginliği alıp kendimdekini verebiliyorum

özel hayatı
Polat Alemdar karakterini canlandıran Necati Şaşmaz özel yaşamını anlattı. Nerede yemek yer, ne yer, nasıl araba kullanır, neleri okur...
Ne yapıyorsunuz özel hayatınızda. Nelerle ilgileniyor, nasıl vakit geçiriyorsunuz?
Sıradan şeyler işte... Spor yapıyorum mesela. Günde 3-4 saat fitness ve vücut çalışıyorum. Daha rahat hareket edebilmek için kendimize özel bir spor salonu yaptırdık. Fizyoterapistimiz de var. Onun denetiminde çalıyoruz. İmkan buldukça yüzmeye gidiyorum. Evimin altında bir sinema var. Bu benim için iyi bir imkan. Arayıp hangi filmlerin oynadığını soruyorum. Arkadaşlarımla buluşur, sık sık o sinemeda film izleriz.
Yemek konusundaki tercihiniz nedir?
Yemek için genelde Anadolu Yakası’nı tercih ediyorum. Bu yakada pek takip edilme şansım da yok. Sık sık gittiğim balıkçılar, restoranlar var. Et ve balık yerim. Vejetaryen mönüleri de tercih ederim. Suşi de severim. Eğer Avrupa Yakası’nda işimiz varsa genellikle Ulus 29 ve Reina’nın restoran bölümünü tercih ediyoruz.
MAGAZİNİ TAKİP ETMEYE ÇALIŞIYORUM
Gazeteleri düzenli olarak takip ediyor musunuz?
Gün içerisinde gazeteleri okurum. Bütün gazetelerin önce birinci sayfalarına sonra köşe yazarlarına bakıyorum. En son okuduğum yer ise 3. sayfa ve spor sayfasıdır.
Magazin sayfalarını takip eder misiniz?
Magazin okuyorum, şundan dolayı magazinde bazen çok sivri uçlu sorular oluyor. O sorulara nasıl cevap vermem gerektiğini öğreniyorum. Çünkü ona sorulan başka gün sana da soruluyor. Gözlem ve takip anlamında bakıyorum. Ama öyle içine dalıp gittiğim bir dünya değil magazin.
Ya futbol, ona karşı merakınız nasıl?
Aslında hiçbir zaman fanatik olmadım. Takım tutmam mesela. Ama Milli Takım’ın tüm maçlarını izlerim. Tanıdığım oyuncular da var. Muhabbet ediyoruz, onlar bizim diziyle ilgili beğenilerini paylaşıyor, ben de maçla ilgili kritiklerimi söylüyorum.
Arabalara karşı bir merakınız var mı?
Öyle bir merakım yok. Geçmişte hızlı araba kullanmayı severdim. Bunun içinde ‘Ferrari’ye bineyim gaza basayım’ gibi isteklerim vardı. Hızlı da araç kullanırdım. Ama artık her yere şoförle gittiğim için ‘aman dikkatli sür’ diyorum. Hızlı gitme kimseden azar işitmeyelim. Çünkü insanlar ‘bak Necati Şaşmaz hızlı gidiyor’ diyebilir. Buna fırsat vermemek lazım.
Biz mafyanın acımasız yüzünü gösterdik...
Yeni konseptimizde konsey yok. Gri, puslu bir hava hakim. Eskiden Polat, ülkeyi sömüren bir mafya örgütünü çökertmek için mücadele ediyordu. Yeni konseptte ise tek bir odakla değil pek çok kişiyle uğraşmak ve savaşmak zorunda kalacak... Kurtlar Vadisi’nde kadromuzdaki pek çok insan senaryo gereği öldü. Bunun nedeni mafyanın ne kadar tehlikeli ve ilişkilerin ne kadar hassas olduğunu göstermekti. İnsanlara o dünyanın ne kadar acımasız ve kötü olduğunu gösterdik.
kadınlar onda ne buluyor(sanırım bu soru çok yanlış)
'Kurtlar Vadisi-Pusu' adlı dizi ile yeniden ekrana dönen Necati Şaşmaz, her kesimden binlerce hayranı olduğunu belirterek, "Kadınlar bende ne buluyor bilmiyorum. Bana sarılıp, sarılıp 'İnşallan yarın ölmezsin' diyorlar" şeklinde konuştu.
İsterse zaten etkilenir
Hayranlarından birçok kez evlenme teklifi aldığını açıklayan yakışıklı oyuncu, "Evlenmeyi düşünmüyorum çünkü işimle evliyim. Bir kadını etkilemek için herhangi bir şey yapacağımı da sanmıyorum. Etkilenmek isterse etkilenir diye düşünüyorum" dedi. Her zaman koyu renk takım elbise giymesiyle tanınan Necati Şaşmaz, imajıyla ilgili de şunları söyledi: "Medeni bir kıyafet olduğu için takım elbiseyi beğenerek giyiyorum. Lise öğrencisiyken de kravatsız dolaşmazdım
necati şaşmaz''sokakta yürüsem etraf miting alanına döner''
Kurtlar Vadisi 15 Ocak 2003’te ilk kez yayınlandığı günden itibaren milyonlarca kişiyi bağımlısı haline getirdi.Necati Şaşmaz nam-ı diğer Polat Alemdar ise milyonlarca genci kendisine hayran bıraktı. “Sonunu düşünen kahraman olamaz” repliğiyle Türkiye’nin en çok tartışılan dizi kahramanı oldu. Dizinin devamı olan ve geçtiğimiz Şubat ayında yayınlanan Kurtlar Vadisi Terör ise “Şiddet duygularına” neden olduğu gerekçesiyle ilk bölümünden sonra RTÜK tarafından kaldırıldı. Adı Kurtlar Vadisi Pusu olarak değişen dizi yeni konusuyla geçtiğimiz perşembe akşamı televizyon ekranlarındaydı. Necati Şaşmaz yeni dizi için “Kan kırmızı devri kapandı, puslu gri devri başladı” diyor.Kurtlar Vadisi rating rekoru kırmıştı kırmasına da sayısız haber okumuştum Polat karakteri hakkında. Birçok genç şiddet eylemlerine gerekçe olarak “Polat’ı örnek alıyorum” diyordu. Bu haberleri her okuduğumda dehşete düşüyordum. Necati Şaşmaz’la buluşmak için Pana Film’den içeri girdiğimde dizi kahramanı Polat’ın sert rüzgarına ben de kapılmış olmalıyım ki karşılaştığımızda ilk sözüm “Size karşı önyargılarım var” oldu. Röportajın sonunda “Hâlâ önyargılı mısınız?” diye sorduğunda ise kafam karışmıştı. Çünkü Necati Şaşmaz Polat Alemdar’dan çok farklıydı. Her şey için mantıklı bir açıklaması vardı. O sert karakter hem gülüyordu hem de güldürüyordu
